8 Ağustos 2013 Perşembe
Polis, son tekmeyi attı ve öldürdü: Ali İsmail'i böyle öldürdüler
Polis talimatıyla öldüren dayak
Polis, yere yığılmışken kafasını tekmelemiş
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara
Gezi Parkı protestolarının Eskişehir ayağında, biber gazından kaçarken sığındığı sokakta dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ın defalarca darp edildiğini kayıt altına alan ancak polis incelemesi sonrasında "silindiği" belirtilen görüntüler, jandarma tarafından kurtarıldı. Gelen rapor doğrultusunda gözaltına alınan 8 kişiden biri polis 4 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilirken, tutuklanan fırın sahibi İ.K.'nın akrabalarıyla birlikte Korkmaz'ı çelme takarak düşürdüğü ve sonrasında dövdüğü, polis memurunun da dayaktan sonra bilincini kaybederek yere yığılan Korkmaz'ın kafasına yerde oturduğu sırada tekme attığı anlaşıldı. Zanlılar, Korkmaz'ı, polisin talimatı nedeniyle düşürüp dövdüklerini anlattı. Tutuklananlar, görüntüler nedeniyle sadece Ali İsmail'i değil, bir başkasını dövdükleri savunmasını yapabildi. Eskişehir Başsavcısı ise görüntüleri silen kişinin "sivil" olduğunu ve polis olmadığını açıklarken, bu açıklamasını görüntüleri silen kişinin beyanına dayandırdı. Ancak görüntülerin silindiği akşam harddiskin polis tarafından teslim alınmış olması da dikkati çekti.
7 Ağustos 2013 Çarşamba
Bir zamanlar Gençlerbirliği'nde-Behzat da gelince
(Bu yazı Solfasol'de yayımlanmıştır)
Behzat da gelince
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Her şey biraz vardı da her şey biraz eksikti sanki.
Sonra o vicdanlı, içi efendi dışı asi halleriyle Behzat da geldi.
Ben bir ara futbolcu olmuştum.
Gazeteci olmadan biraz önce, hem de Gençlerbirliği’nde.
Behzat da gelince
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Her şey biraz vardı da her şey biraz eksikti sanki.
Sonra o vicdanlı, içi efendi dışı asi halleriyle Behzat da geldi.
Ben bir ara futbolcu olmuştum.
Gazeteci olmadan biraz önce, hem de Gençlerbirliği’nde.
1 Ağustos 2013 Perşembe
Elimde kanlı ve kalın bir cam parçası, kalbimdeki derin kırıkların üzerinden geçiyorum.
İlk kez kalbimin kırılabildiğini öyle ateşe dokunur gibi öğrendiğimde, baharın neşesine bir çığlık karıştı.
Bundan sonra hiçbir şeyin, hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını gösteren bir takvim belirdi göz perdelerinde.
Kapatırken göz kapaklarını son kez bir ölünün, biraz sonra toprağa karışacak neşe, isyan, hüzün, yaşamak arzusunu da avuçlarında bırakıyordun son kez gördüğün gözlere.
İkinci kez geçerken ilk kırıkların üzerinden, bir morg kapısıydı.
Künyesi ayak parmaklarına asılmış bir yaşanmamışlık.
Bakmaya doyamadığın güzelliğiyle sanki uykuda gibi bir sıradanlaşmışlık.
İterken o tekerlekli sedyeyi, dolap kapağını son kez kapatmadan önce, uykuda biriyle vedalaşmanın garipliğiyle döndüm kırık kalbime.
Şimdi de elimde kanlı ve kalın bir cam parçası, derin kırıkların üzerinden geçiyorum.
Direnecek halinin kalmadığı ve fakat direnişin coşkusunu kanı azalmış damarlarında duyarak kalkarken ayağa, tepetaklak yıkılmak yine o serin toprağa.
Bir toprak parçasının üzerinden oturup, yerin altındakilere seslenebilmek.
- O aşağıdaki fırtına benim artık özlediğim.
Bak yenildim, bak bitti, bak kalmadı artık gölgeli ikindilerim.
Direnmenin alemi yok, aşağıda olabilmek artık asıl devrim.
Hoşçakal derken bir gece ayın altında, göl kurudu, yaprak düştü, dal kırıldı.
Bir ebedi hikayeydi, asri zamanlarda bitti.
Sızı dindi, kan kurudu.
Elimde kanlı ve kalın bir cam parçası şimdi.