5 Haziran 2015 Cuma


Darp adaleti

Dayak yiyen kadınla, "eli ödem yapan" kocaya eşit ceza

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Ankara'da, kocasından uzun süre şiddet gören kadın, korktuğu için şikayetçi olamadığı davada, darp suçundan kocasıyla aynı cezayı aldı. Olay günü kocası şiddet uygulamaya başlayınca komşuya kaçarak polise haber veren kadın, kocasının da Adli Tıp'tan "sol el bilekte şişlik, göğüste çizik" raporu alması üzerine kocasıyla birlikte yaralama suçundan yargılandı. Olaydan sonra çocuğuyla sığınmaevine yerleşen ancak daha sonra korkudan kocasına geri dönmek zorunda kalan kadın, duruşmada eşinin tehdit ettiğini ancak korkmadığını, şikayetçi de olmadığını söylemek zorunda kaldı. Mahkeme, araştırma yapmadan davayı karara bağlayarak hem kocaya hem de yıllardır şiddet gören kadına aynı cezayı verdi ve hükmün açıklanmasını geriye bıraktı. Duruşmalar sürerken kadının yeniden şiddet gördüğü için kocasından ayrılıp yeniden sığınmaevine yerleştiği, kocasının çocuğu göreceği günlerde de kadını dövmeye devam etmesi üzerine farklı bir kente gizli kayıtla gönderildiği ortaya çıktı.

31 Mayıs 2015 Pazar


En hazin onama

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Yargıtay, Adana'da 12 yaşında, ayarlarıyla oynanmış press makinasında çalışırken başı makinanın arasında kalan ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Ahmet Yıldız'ın ölümüne ilişkin davada yürek burkan ve çocuk işçileri devlet korumasından muaf tutan, tartışmalı bir onama kararı verdi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Gündem Çocuk Derneği'nin temyiz ettiği yerel mahkeme kararını değerlendiren Yargıtay, bilirkişi tarafından kusurlu bulunan ancak mahkeme tarafından sadece 24 eşit taksitte 30 bin lira ödemeye mahkum edilen patronla ilgili tüm itirazları yerinde buldu. Yargıtay, buna rağmen tüm çocuk işçiler yönünden tartışma yaratacak bir karara imza atarak bakanlık ve derneğin olaydan zarar görmediğini, suçu takip görevinin sadece ailede olduğunu, bakanlığın davaya kabul edilmesinin doğru olmadığını belirtti. Yargıtay, olaydan zarar gören ailenin ise yargılama aşamasında şikayetini geri çektiğini belirterek kararı onadı. Yargıtay, sanığın cezasının paraya çevrilmesinin hatalı olduğunu ancak aile ve savcı kararı temyiz etmediğinden, bakanlığın başvurusu da kabul edilemeyeceğinden bunun bozma nedeni olamayacağını belirtti. Yargıtay, sanığa 30 bin 400 lira yerine, 360 TL eksik hesaplanarak 30 bin 40 lira para cezası verildiğini ancak bakanlık ve dernek dışında aleyhe temyiz olmadığından bunun da bozma nedeni sayılamayacağını vurguladı. Böylece haftada 25 TL için okul çıkışlarında çalışan Ahmet Yıldız'ın ölümüne ilişkin karar hatalı olmasına rağmen, kesinleşti. Aileyi de ikna etmeyi "başaran" patron, 24 ay, ayda 1250 TL ödeyerek çocuk işçi ölümünün hesabını vermiş sayılacak.


3 Aralık 2014 Çarşamba



Çocuk gelindi, büyüdü, şiddetin en büyük mağdurlarından oldu

Kadına şiddetin binbir türü Arzu'nun bedeninde birleşti

Erkek şiddetinin son hali: Ölüm bile yetmez, sürünmen lazım

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Kadın cinayetleri, çıkartılan yasalara ve imzalanan sözleşmelere rağmen uygulamadaki sorunlar nedeniyle bir türlü önlenemezken, kadının ekonomik özgürlüğünün olmaması, çocuk gelinler, kendi tercihini yapan kadınların şiddete uğraması, şiddet görmesine rağmen kadınların korunamaması, kamu güvencesinin sağlanamaması gibi yapısal problemlerin tamamı, tek bir kadının bedeninde kendini gösterdi. Ankara'da, henüz 14 yaşında evlendirilen, 14 yılda 6 çocuk sahibi olan ve şiddetle geçen yıllara rağmen ekonomik özgürlüğü olmaması nedeniyle kendine ait bir yaşam kuramayan Arzu Boztaş, kocasının üzerine "kuma" getirmesini kabullenmeyince, bacaklarından ve kollarından oldu. Zihinsel engelli olduğu belirtilen bir kıza tecavüz ettiği öne sürülen kocası, ailenin şikayetçi olmasını önlemek için nikah kıymayı kabul edince Boztaş'tan kendisinden boşanmasını ancak yanında yaşamaya devam etmesini istedi. Boşanmayı kabul eden ancak birlikte yaşamayı etmeyen, 6 çocuğuyla yeni bir yaşam kuracağını söyleyen Boztaş, eşinin yakın mesafeden hedef gözeterek ateşlediği pompalı silahın hedefi oldu. Kocası, Boztaş'ın önce bacağının eklem kısımlarına, yere düştüğünde de ayağıyla eline basarak, kollarının eklem bölgelerine ateş etti. Bacağı kesilen, kollarını kullanamayacağı da anlaşılan Boztaş'ın 6 çocuğu devlet gözetimine alındı. Hastanede yaşam mücadelesi veren, "elbise giymeyi, kendi başına yıkanmayı" özlediğini söyleyen Boztaş ise hiçbir sosyal güvencesi ve geliri olmadan nasıl çocuklarıyla yaşamını sürdüreceğini düşünürken, bir yandan da tutuklanan eşinin serbest bırakılmasından ve ailesinin tehditlerinden korkuyor.

24 Kasım 2014 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Cizlavet ve kirli çizme

Konya dediğin bir geniş düzlük, gecesi kuzeyin esintisi, gündüzü güneyin sıcağı.
Kışın biraz kar kapladı mı, bir bilinmezin ortası.
Denize uzaklıktır yazgısı, ormana küslük, kendi yağında kavrulmaktır, doymak ve doyurmak.
Akşam indiğinde Anadolu'nun tam orta yerine, kentin bütün çiftleri, bütün yalnızları, bütün yalnız kalamayanları evlerine doluşur.
Dünyanın en yasak hissettiren kentinin caddeleri, bir kentin caddelerinde en özgür ne kadar hissedecekseniz, o kadar boştur.
Usanıp da alabildiğine uzanan düzlüklerden vurduğunuzda dağlara, başdöndürücü yollardan saatler boyu kıvrıla kıvrıla Hadim'i görürsünüz önce.
Sarı sıcak Konya'nın, en yüksek tepelerindeki en kırmızı kirazları.
Nereye baksan dağ ve yeşille kaplı, unutulmuş insanları.
Sonrası Taşkent, anımsayın, onun adını duymuştunuz, Başbakan çıkartmıştı.
Ve sonra, hava kararmamışsa ve gözünüz hala yol gitmeyi kesiyorsa, Ermenek.
Yol kenarlarında o saatlerde hala insan varsa, beldelere ve köylere, yani yaşayanların dışında kimsenin gitmediği o yerlere gidiyorsanız, madencileri ve ailelerini de göreceksiniz.
Şimdi biraz daha giderseniz, ağıtlar duyacaksınız.
Ve biraz daha orada kalırsanız, yoksulluğu anlayacaksınız.

17 Kasım 2014 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Dersim dört dağ içinde

Küçük kızlar korkuyordu.
Nasıl korkmasınlar ki; daha dün köylerinde anne ve babalarının yanında, kardeşlerinin arasındayken, şimdi Elazığ'ın bir karanlığında tanımadıkları kız çocuklarıyla yalnızdılar.
Jandarmalar köye gelmiş, evli olmayan, anne ve babasını yanında görmedikleri bütün kızları toplayıp getirmişlerdi.
Saçlarını bitlenir diye kesmişlerdi.
Geldikleri dakikadan itibaren Bölge Yatılı Okulu'nun bütün işlerini yapmaya başlamışlar, tepenin ardından su taşımışlar, buz kesen koridorları silmişler, yatakhaneleri hazırlamışlar, mutfağı toplamışlardı.
Başka başka kızlar da vardı.
Onlar "yabancılar" gibi konuşuyorlardı.
Bir sene sonra artık durum farklıydı.
Türkçe konuşabiliyorlardı.
O yıl, okula yeni bir müdür gelmişti; Sıdıka Avar.
Geldiği dakikadan itibaren, okulda dayağı yasaklamış, ağır iş yapmalarını engellemişti.
Aynı şeyleri ama dövmeden, şefkatle öğretiyordu, ağır ağır ama tam olarak.
Bir süre sonra at sırtında köylere gitmeye başladı.
Jandarmanın gidip kızları zorla almasını istemiyordu.
Bunun devlete karşı nefret uyandıracağını söylüyordu.
Gidip kimsesiz kızları ya da izin alabildiklerini getiriyordu.
Gelenler kendilerinden çok farklı değildi ama daha az korkuyorlardı.

12 Eylül 2014 Cuma


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"İkizim yeşil erik dalı"

Cezaevinde genç, yaşlı, umutlu umutsuz kadınların bağdaş kurduğu, ekmeğin gerçekten bölüşülerek yenildiği o yer sofrası, o gece bir gülün ışıltısıyla yanıyordu. Kaçak bir sevgilinin nasıl bilinmez gönderdiği tek bir kırmızı gül, sofrayı süslüyordu.
Yıldızlara anlatılan öyküler, okunmayacağı bilinerek yazılmış mektuplar, nasılsa karanlıktaki bir kulağa fısıldanmış, cezaevine gizli saklı birilerinin cebinde sokulan, kaçak sevgilinin gönderdiği gül, cezaevini aşkla donatmıştı.
Demek ki tek bir gül, bu yüzyılda bile, aşkı ve umudu hala var edebiliyordu.
Görülecek günler de vardı, aşk da umut da.
"Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek", bi kırmızı güldü dünya, yeterdi hayata tutunmaya.

4 Eylül 2014 Perşembe



Kol koptu, suç Saçılık'ta kaldı

Son itiraza da red

İcra aşaması başlıyor

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Danıştay 10. Daire, Burdur Cezaevi'ne 2000'de düzenlenen operasyonda, cezaevi duvarını yıkan dozerin kepçe darbesiyle darbesiyle sağ kolu kopan Veli Saçılık'ın olayda kusurlu olduğu yönündeki kararı yerinde buldu ve karar düzeltme istemini reddetti. Böylece, Saçılık'ın devletten yıllar önce 150 bin TL olarak aldığı "kol tazminatını" faiziyle birlikte yaklaşık 725 bin TL olarak geri ödemesi kesinleşti. Memur olan Saçılık'tan paranın maaşından kesinti yapılarak tahsil edileceği öğrenildi. Kolunun koptuğu süreçte cezaevinde bulunmasına neden olan davadan beraat eden Saçılık hakkında cezaevinin yıkılan duvarı nedeniyle 250 bin TL'lik alacak davası daha açılmış, dosya ana davada çıkacak karar nedeniyle beklemeye alınmıştı. Karardan sonra bu davada da Saçılık aleyhine karar çıkması bekleniyor.