26 Ekim 2015 Pazartesi
23 Ekim 2015 Cuma
YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
"Aşırı hassasiyet" ve linç şefkati
Cennet ülkenin, en cennet köşelerinden birinde, ekmeğini o cenneti görüp, hayran kalmak için gelenlerden kazanan ve elbette yardımsever, elbette şefkatli, elbette anlayışlı, elbette misafirperver insanlar var.
Bu mühim özellikleri de çok iyi bilindiğinden, o insanlar ne yaparlarsa yapsınlar ceza almazlar.
Olmaz ya mutlaka ceza almaları gereken bir durum yaşanmışsa, olmaz ya o durumdayken yakalanmışlarsa da anlamak lazım.
Ya tahrik edilmişlerdir, ya aşırı hassastırlar.
Ve birlik-beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde öyle tutuklama gibi yaptırımları uygulamak, kardeşliği aşırı biçimde bozar.
* * *
Manavgat'ta, Türkiye'nin dört bir yanında olduğu gibi 8 Eylül'de "aşırı hassas" vatandaşlar aniden sokağa çıktı.
Türkiye'nin dört bir yanında olduğu gibi hedef belliydi.
HDP ilçe binası yakıldı, bir egemenlik alameti görülen tabela indirildi, Türk bayrağı asıldıktan sonra binanın içindeki eşyalar aşağıya atıldı.
Tesadüf ya binada kimse yoktu, olsa muhakkak ki o da atılacaktı.
Bununla kalmadı.
Sosyal medya mesajlarından görülüyor ki, üye listeleri, partiye gidip gelenler, telefonları, adresleri de alındı
Yine sosyal medya mesajlarından görülüyor ki o adreslere, üstelik de yakınlık sırasına göre baskın yapılması kararlaştırıldı.
Dükkanlar, arabalar yakıldı, içeride bulunanlar dövüldü, kasaları, camları, çerçeveleri dağıtıldı.
Sırasıyla dükkanlar yağmalandı.
Durmuyordu nasılsa kalabalık.
Sosyal medya mesajları da.
AntiPKK adı verilen hesaplardan bilgiler paylaşıldı:
"Side ... sokağında çok sayıda esnaf ve sokak bitiminde limanda ...restoran. Zarfla para yolluyorlarmış."
"Kesin bilgi, ... otel lojmanı, 40 kişi 30 Ağustos'ta bayrak yakmaktan istihbarat tarafından alınıp serbest bırakılmışlar."
"Kalabalık ekiple ... gidiyoruz, bilginize."
O mesajlar da nereler işaret edildiyse hepsi eksiksiz basıldı.
* * *
14 Eylül 2015 Pazartesi
Sur Belediye Başkanı'nın hukuk isyanı
YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Beyaz ve plakasız
Beyaz ve plakasız araba, 40 yıldır gittiği ve hiç ayrılmadığı yolda aynı hızda gidiyordu.
Simgeleşmiş markalarla yapılan hizmetlerin yüzü suyu hürmetine alınmış daha konforlu, klimalı, çok daha hızlı ama yine beyaz ve yine plakasız.
Yolunun kesilmeyeceğinden emin, "ama" ile başlayan cümleler ve sloganların koruyucu örtüsünün güveniyle gidiyordu.
Yollar sarı ve sıcaktı.
Uzaktan; kutsanmış ve suçlanmış ve sonradan kapısı hiç çalınmayacak evlerden ağıtlar yükseliyordu.
5 Haziran 2015 Cuma
Darp adaleti
Dayak yiyen kadınla, "eli ödem yapan" kocaya eşit ceza
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara
Ankara'da, kocasından uzun süre şiddet gören kadın, korktuğu için şikayetçi olamadığı davada, darp suçundan kocasıyla aynı cezayı aldı. Olay günü kocası şiddet uygulamaya başlayınca komşuya kaçarak polise haber veren kadın, kocasının da Adli Tıp'tan "sol el bilekte şişlik, göğüste çizik" raporu alması üzerine kocasıyla birlikte yaralama suçundan yargılandı. Olaydan sonra çocuğuyla sığınmaevine yerleşen ancak daha sonra korkudan kocasına geri dönmek zorunda kalan kadın, duruşmada eşinin tehdit ettiğini ancak korkmadığını, şikayetçi de olmadığını söylemek zorunda kaldı. Mahkeme, araştırma yapmadan davayı karara bağlayarak hem kocaya hem de yıllardır şiddet gören kadına aynı cezayı verdi ve hükmün açıklanmasını geriye bıraktı. Duruşmalar sürerken kadının yeniden şiddet gördüğü için kocasından ayrılıp yeniden sığınmaevine yerleştiği, kocasının çocuğu göreceği günlerde de kadını dövmeye devam etmesi üzerine farklı bir kente gizli kayıtla gönderildiği ortaya çıktı.
31 Mayıs 2015 Pazar
En hazin onama
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Yargıtay, Adana'da 12 yaşında, ayarlarıyla oynanmış press makinasında çalışırken başı makinanın arasında kalan ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Ahmet Yıldız'ın ölümüne ilişkin davada yürek burkan ve çocuk işçileri devlet korumasından muaf tutan, tartışmalı bir onama kararı verdi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Gündem Çocuk Derneği'nin temyiz ettiği yerel mahkeme kararını değerlendiren Yargıtay, bilirkişi tarafından kusurlu bulunan ancak mahkeme tarafından sadece 24 eşit taksitte 30 bin lira ödemeye mahkum edilen patronla ilgili tüm itirazları yerinde buldu. Yargıtay, buna rağmen tüm çocuk işçiler yönünden tartışma yaratacak bir karara imza atarak bakanlık ve derneğin olaydan zarar görmediğini, suçu takip görevinin sadece ailede olduğunu, bakanlığın davaya kabul edilmesinin doğru olmadığını belirtti. Yargıtay, olaydan zarar gören ailenin ise yargılama aşamasında şikayetini geri çektiğini belirterek kararı onadı. Yargıtay, sanığın cezasının paraya çevrilmesinin hatalı olduğunu ancak aile ve savcı kararı temyiz etmediğinden, bakanlığın başvurusu da kabul edilemeyeceğinden bunun bozma nedeni olamayacağını belirtti. Yargıtay, sanığa 30 bin 400 lira yerine, 360 TL eksik hesaplanarak 30 bin 40 lira para cezası verildiğini ancak bakanlık ve dernek dışında aleyhe temyiz olmadığından bunun da bozma nedeni sayılamayacağını vurguladı. Böylece haftada 25 TL için okul çıkışlarında çalışan Ahmet Yıldız'ın ölümüne ilişkin karar hatalı olmasına rağmen, kesinleşti. Aileyi de ikna etmeyi "başaran" patron, 24 ay, ayda 1250 TL ödeyerek çocuk işçi ölümünün hesabını vermiş sayılacak.
3 Aralık 2014 Çarşamba
Çocuk gelindi, büyüdü, şiddetin en büyük mağdurlarından oldu
Kadına şiddetin binbir türü Arzu'nun bedeninde birleşti
Erkek şiddetinin son hali: Ölüm bile yetmez, sürünmen lazım
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara
Kadın cinayetleri, çıkartılan yasalara ve imzalanan sözleşmelere rağmen uygulamadaki sorunlar nedeniyle bir türlü önlenemezken, kadının ekonomik özgürlüğünün olmaması, çocuk gelinler, kendi tercihini yapan kadınların şiddete uğraması, şiddet görmesine rağmen kadınların korunamaması, kamu güvencesinin sağlanamaması gibi yapısal problemlerin tamamı, tek bir kadının bedeninde kendini gösterdi. Ankara'da, henüz 14 yaşında evlendirilen, 14 yılda 6 çocuk sahibi olan ve şiddetle geçen yıllara rağmen ekonomik özgürlüğü olmaması nedeniyle kendine ait bir yaşam kuramayan Arzu Boztaş, kocasının üzerine "kuma" getirmesini kabullenmeyince, bacaklarından ve kollarından oldu. Zihinsel engelli olduğu belirtilen bir kıza tecavüz ettiği öne sürülen kocası, ailenin şikayetçi olmasını önlemek için nikah kıymayı kabul edince Boztaş'tan kendisinden boşanmasını ancak yanında yaşamaya devam etmesini istedi. Boşanmayı kabul eden ancak birlikte yaşamayı etmeyen, 6 çocuğuyla yeni bir yaşam kuracağını söyleyen Boztaş, eşinin yakın mesafeden hedef gözeterek ateşlediği pompalı silahın hedefi oldu. Kocası, Boztaş'ın önce bacağının eklem kısımlarına, yere düştüğünde de ayağıyla eline basarak, kollarının eklem bölgelerine ateş etti. Bacağı kesilen, kollarını kullanamayacağı da anlaşılan Boztaş'ın 6 çocuğu devlet gözetimine alındı. Hastanede yaşam mücadelesi veren, "elbise giymeyi, kendi başına yıkanmayı" özlediğini söyleyen Boztaş ise hiçbir sosyal güvencesi ve geliri olmadan nasıl çocuklarıyla yaşamını sürdüreceğini düşünürken, bir yandan da tutuklanan eşinin serbest bırakılmasından ve ailesinin tehditlerinden korkuyor.
24 Kasım 2014 Pazartesi
YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Cizlavet ve kirli çizme
Konya dediğin bir geniş düzlük, gecesi kuzeyin esintisi, gündüzü güneyin sıcağı.
Kışın biraz kar kapladı mı, bir bilinmezin ortası.
Denize uzaklıktır yazgısı, ormana küslük, kendi yağında kavrulmaktır, doymak ve doyurmak.
Akşam indiğinde Anadolu'nun tam orta yerine, kentin bütün çiftleri, bütün yalnızları, bütün yalnız kalamayanları evlerine doluşur.
Dünyanın en yasak hissettiren kentinin caddeleri, bir kentin caddelerinde en özgür ne kadar hissedecekseniz, o kadar boştur.
Usanıp da alabildiğine uzanan düzlüklerden vurduğunuzda dağlara, başdöndürücü yollardan saatler boyu kıvrıla kıvrıla Hadim'i görürsünüz önce.
Sarı sıcak Konya'nın, en yüksek tepelerindeki en kırmızı kirazları.
Nereye baksan dağ ve yeşille kaplı, unutulmuş insanları.
Sonrası Taşkent, anımsayın, onun adını duymuştunuz, Başbakan çıkartmıştı.
Ve sonra, hava kararmamışsa ve gözünüz hala yol gitmeyi kesiyorsa, Ermenek.
Yol kenarlarında o saatlerde hala insan varsa, beldelere ve köylere, yani yaşayanların dışında kimsenin gitmediği o yerlere gidiyorsanız, madencileri ve ailelerini de göreceksiniz.
Şimdi biraz daha giderseniz, ağıtlar duyacaksınız.
Ve biraz daha orada kalırsanız, yoksulluğu anlayacaksınız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)