2 Ekim 2017 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Perde kapanmasın

Numune Hastanesi'nin önünde mahkum yakınları bekleşiyordu.
"Benim çocuğum yaralı mı, bir şeyi var mı?"
Avukatlardan biri, uzaktan görüp tanıdığı babaya bağırdı, "Ali, Ali..."
Avukat, o babanın çocuğunun Ulucanlar Cezaevi'ne düzenlenen operasyonda öldüğünü biliyordu.
Baba, oğluyla ilgili iyi bir haber alabileceği umuduyla koşarak geldi:
"Burada bekleme, Adli Tıp'a git istersen..."
Oğlunun cenazesini ancak 3 gün sonra alabilecek, gece vakti defnedebilecekti.
1999 yılının Eylül ayındaki o operasyondan çok değil 2 yıl sonra, Numune Hastanesi'nin bahçesi yine tutuklu ve hükümlü yakınlarıyla, mahkum koğuşunun önü jandarmayla doluydu.
Hayata Dönüş adı verilen ancak gerçek adının Tufan olduğu ortaya çıkan cezaevi operasyonlarından sonra, "Ne açlık grevi, hepsi yiyorlar" denilen mahkumlar, eylemlerini F tiplerinde de sürdürmüş, birçoğuna zorla müdahale edilmişti.
Zorla müdahalenin sonuçlarını kimse doğru düzgün bilmiyordu, ne doktorlar, ne mahkumlar, ne yakınları.
Öğreneceklerdi, kötü bir biçimde.
300'e yakın gün açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini sürdüren ve zorla müdahale edilen hükümlü ve tutuklular, birer birer rahatsızlandı.
Kimi yaşamını yitirdi, kimi Wernicke Korsakoff'a yakalandı.

30 Haziran 2017 Cuma


Gülmen-Özakça dosyasında "sehven" tartışması

Polis de savcı da mahkeme de önceden bilmiş

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

KHK ile ihraç edildikleri mesleklerine geri dönebilmek için açlık grevine başlayan ve tutuklanarak konuldukları cezaevinde eylemlerini sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça ile ilgili yargı sürecinden gariplikler çıktı. Gülmen ve Özakça'nın 23 Mayıs'ta mesai saatinden sonra tutuklanmalarına rağmen, henüz tutuklama kararı verilmeden başka suçtan yargılandıkları mahkemenin "başka suçtan tutuklu sanıklar" ifadesini tutanağa geçirdiği anlaşıldı. Mahkeme, bu durumu "sehven" yazıldı diye açıklamasına rağmen, müzekkereleri ce bu şekilde hazırladı. Söz konusu davanın resmen 23 Mayıs'ta açılmış olmasına rağmen Ankara Emniyeti'nden 2 gün önce gelen yazıda, davanın esas numarasının yer aldığı da anlaşıldı. Gülmen ve Özakça, bu dava gerekçe gösterilerek 2 gün sonra tutuklandı.


13 Şubat 2017 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Ölü bombacı aranıyor!

Türk Dil Kurumu'na göre "iltisak" "kavuşma, bitişme, birleşme" anlamlarına geliyor.
Kim kiminle kavuşuyor belirsiz ama TDK'nın sitesine göre milyonlarca kez anlamı sorulan sözcük için günlük arama rakamı binleri bulmuş.
KHK'da ise şöyle geçiyor:
"..Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen..."
"Olduğunun değerlendirilmesi" oldukça geniş bir çerçeve.
Kanıt varsa mensubiyet değerlendirmesi kolay.
"İltisak veya irtibatın" içini doldurmak ise niyet işi.

* * *

3 Ocak 2017 Salı



Feci namussuz bir şey: Linç

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Tanıl Bora ve Levent Cantek tarafından derlenen, İletişim'den çıkan "Vur Ulan Vur!-Linç Öyküleri" kitabını okurken, linçle somut olarak nerede tanıştığımı düşündüm.
"Provokasyon" sözcüğünün içi benim açımdan ilk olarak Hayata Dönüş katliamından hemen önce dolmuştu.
2000 yılında, Türkiye, en sıcak yazlarından birini geçiriyordu.
Cezaevlerinde, F tipi cezaevlerinin açılmasını önlemek için açlık grevi ve ölüm oruçları gerçekleştiriliyor, mahkumlar adım adım ölüm sınırına yaklaşıyordu.
Günlerdir gergin bir bekleyiş içinde olan mahkum aileleri Kızılay'daydı.
Maksatları Adalet Bakanlığı'na yürümek, taleplerini iletmek ve olası bir operasyonu engellemekti.
Ortam gergin, çok gergindi.
Daha bir gün önce İstanbul'da polis aracına saldırı olmuş, 2 polis yaşamını yitirmişti.
Polislerin cenazesinde onlarca polis silahlarını havaya kaldırarak yürümüş, kendi müdürlerini "elimizi rahat bırak" diyerek protesto etmiş, sloganlar atmıştı.
Her şey ama her şey alışılmadıktı.

1 Ocak 2017 Pazar

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

İyi bir yıl ve "parrhesia"

Ankara, kar altında "temiz" gözüküyor.
Cinayetlerin, saldırıların, bombaların kirlettiği caddelerin üzeri kar.
Haber bültenlerinde "Ankara'nın yüksek kesimleri" diye özetlenen semtlerin birinde, düşmemek için lastik izlerinden yürüyor insanlar.
Çocuk annesine soruyor, elini sıkı sıkıya tutmuş.
"Ne dileyelim yeni yıldan anne."
"Dilemeyelim" diyor annesi, "ne zaman bir şey dilesem, daha kötü geçti yıl."
Anlamıyor çocuk elbette.
Annesi biraz pişman tutamadığı için kendisini:
"Dileyelim, hadi bir şey dileyelim."