Dink ailesinden acı isyan
"Biz artık bu müsamerede yokuz"
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara
Hrant Dink cinayeti davasının Yargıtay'ın bozma kararından sonra bugün yapılacak ilk duruşması öncesi Dink ailesi, bir açıklama kaleme alarak bundan sonra duruşmalara katılmayacaklarını duyurdu. Yargılama ve soruşturma sürecindeki bütün ayıpların sıralandığı, hemen her satırında acı ve hayalkırıklığı ifadelerinin yer aldığı açıklamada, "Dink ailesi olarak, bundan böyle, bizlerle alay eden devlet mekanizmalarının oyununa alet olmayacak ve cinayet davasının yeniden görülmeye başlanan duruşmalarına katılmayacağız. Daha fazla kirlenmemek adına, yalanın su gibi içildiği, zorbalığın ekmek gibi yendiği; yaşam hakkı, insan hakkı, doğruluk, dürüstlük, hak ve hukukun ayaklar altına alındığı o duruşma salonlarına, artık girmeyeceğiz. Şimdiye kadar defalarca mahkemelere girdik çıktık. Üzerimize gülündü, hakaret edildi, 'Ya sev ya terk et' denildi. Ama en büyük alayı mahkeme, “Cinayette örgüt yoktur” diyerek etti. O Yargıtay'ı tanıyoruz. Biz artık bu müsamerede yokuz. Denedik olmadı. Bizler olduğumuz ve olmamız gereken yerde olacağız. Öyle ya da böyle, devlet eliyle, sopasıyla, copuyla, bombasıyla öldürülenlerin yakınlarının yanında. Daha iyisinin değil, iyinin kavgasında. Salonlarda değil, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda" denildi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Dink cinayetinin örgütlü olmadığına hükmetmiş, bu kararı bozan Yargıtay, cinayetin terör örgütünce değil, adi bir çete tarafından işlendiğine yönelik karar almıştı. Bu karar doğrultusunda yeniden yapılacak duruşma öncesinde, Dink ailesinden acı ve isyan dolu bir açıklama geldi. Açıklamada şöyle denildi:
"Dink ailesi olarak, bundan böyle, bizlerle alay eden devlet mekanizmalarının oyununa alet olmayacak ve cinayet davasının yeniden görülmeye başlanan duruşmalarına katılmayacağız. Daha fazla kirlenmemek adına, yalanın su gibi içildiği, zorbalığın ekmek gibi yendiği; yaşam hakkı, insan hakkı, doğruluk, dürüstlük, hak ve hukukun ayaklar altına alındığı o duruşma salonlarına, artık girmeyeceğiz.
Bizimle alay ettiler
19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledildiği günden bu yana Türkiye’de sistem, yargısıyla, kolluğuyla, asker ve sivil bürokrasisiyle, siyasi kurumlarıyla, bizimle adeta alay etti. Adına devlet denen suç ittifakı, adaleti arar görünürken, gün gün, celse celse, cinayeti yeniden ve yeniden işledi. Bu ittifak, cinayeti planlayan ve sonra da üzerini örten suç örgütünün ta kendisidir.
Devletin tüm kurumları cinayete dahil
Cinayetten sonra savcılığa verdiğimiz ilk dilekçede, bugün Ergenekon üyesi olarak mahkûm edilen pek çok kişinin adını verip soruşturulmalarını istedik. Hiçbiri soruşturulmadı. Bu davanın hiçbir aşamasında etkili bir soruşturma yürütülmedi. Devletin tüm kurumlarının dahil olduğu bir cinayette kim hangi soruşturmayı etkili yürütebilirdi ki?
"Ya sev ya terk et" denildi yetmedi "örgüt yok" dediler
Şimdiye kadar defalarca mahkemelere girdik çıktık. Üzerimize gülündü, hakaret edildi, “Ya sev ya terk et” denildi. Ama en büyük alayı mahkeme, “Cinayette örgüt yoktur” diyerek etti. Son olarak Yargıtay’ın yerel mahkemenin kararını bozan hükmü, sinsice hazırlanmış yeni bir oyunla, var olduğunu tespit ettiği örgütü birkaç milliyetçi gençle sınırlayarak bizlerle bir kez daha alay etti.
O Yargıtay'ı tanıyoruz
Yetmezmiş gibi, Yargıtay’ın bu kararı sanki olumlu bir adımmış gibi yansıtılarak kamuoyu bir kez daha yanıltıldı. Bu Yargıtay, Hrant Dink’i sağlığında, türlü hukuksuzluklarla Türklüğe hakaretten mahkum eden Yargıtay’ın ta kendisiydi.
Siyasi iktidar irade göstermedi
Bu davada, devletin cinayet mekanizmalarının ve suç ittifakının ortaya çıkarılması konusunda gereken tek şey siyasi iradeydi. Siyasi iktidar, kamuoyu önündeki türlü sözlerine ve vaatlerine karşın, bu iradeyi göstermekten ısrarla kaçındı.
Ya ombdusman oldular ya bakan
İrade göstermek bir yana, cinayette rol alan veya katilleri yücelten devlet görevlilerini terfi ettirdi, emniyet müdürü, müsteşar, vali, ombudsman olarak atadı; bazılarını da kendi bünyesine katarak, milletvekili, bakan yaptı.
Muhalefet baş aktördü
Muhalefet partileri ise, kah 301. maddeye ilişkin tutumlarıyla, kah ülkedeki milliyetçi-ulusalcı dalgalanmaları körüklemeleriyle, kâh tetikçileri yetiştirdikleri ocaklarıyla, zaten cinayet ikliminin baş aktörleriydi.
Böbürlenmeyi seçtiler
İktidar, kendi döneminde işlenen bu cinayeti “namus” meselesi haline getirmek yerine koz olarak kullanmayı, silah sadece kendilerine doğrultulunca suçluları yargılamayı, Cumhuriyet tarihi boyunca yüksek sesle insan hakları mücadelesi vermiş tek Ermeni’nin öldürülmesini yok sayıp “Bizim zamanımızda faili meçhul cinayet olmamıştır” diye böbürlenmeyi seçti.
Faili meçhul değildir
Cinayetin hemen ardından “Bu kurşun Türkiye'ye sıkılmıştır!” demek, ama sonra bu icraatı göstermek, onursuzluktur. Doğrudur! Bu cinayet faili meçhul değildir: Fail, muhalefeti ve iktidarı, askeri, polisi, istihbaratı ve yargısıyla, devlettir.
Bu müsamerede yokuz
Biz artık bu müsamerede yokuz. “Bu mahkemenin kararı şundan iyiymiş”lerden, “bu savcı şunda daha doğru demiş”lerden, “bu yapmak istiyormuş da yapamıyormuş”lardan, “şu yapabilirmiş de yapmıyormuş”lardan, “şu aslında iyiymiş de çevresi kötüymüş”lerden sıkıldık.
Denedik olmadı
Ne bekliyorduk ki. Bir tek bizim mi başımıza gelmişti? Daha önce ne olmuştu ki şimdi ne olacaktı. Ama olsundu. Belki bu kez farklı olurdu. Belki önceki davalara, belki sonraki cinayetlere de bir faydası olurdu. Bir de biz deneyelim dedik. Denedik, olmadı. Acıda akraba olduklarımızın yanındaki yerimizi çoktan aldık.
Hakarete girmesin diye
Türklüğe hakarete girmesin diye Türk adaleti demekten özenle kaçındığımız bu şey, adı her neyse, biz artık yokuz. Önünde ya da arkasında devlet olan herhangi bir şeyden, bir beklentimiz yok.
Hrant Dink, en yüksek yargı makamı olarak halkların vicdanını görürdü.
Umut veren tek şey
Bütün bu yaşananlar içinde bizlere gelecek adına hâlâ umut veren tek şey, halkın çok geniş bir kesiminin bu cinayeti vicdanlarında mahkûm etmesi; ona yüreklerinde yer açması oldu.
Avukatlar şeklen takip edecek
Bu dava sadece ailemizin değil, Türkiye’de demokrasiye inanan, ayrımcılığı ortadan kaldırmak isteyen, devletin şeffaflaşmasını arzu eden, yüzleşmeden ve barıştan yana herkesin davasıdır. İşte bu insanlar adına avukatlarımız davayı şeklen takip etmeyi, sahipsiz bırakmamayı sürdürecekler.
Öldürülenlerin yanındayız
Bizler olduğumuz ve olmamız gereken yerde olacağız. Öyle ya da böyle, devlet eliyle, sopasıyla, copuyla, bombasıyla öldürülenlerin yakınlarının yanında. Daha iyisinin değil, iyinin kavgasında.
Salonlarda değil sokaktayız
Salonlarda değil, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda... İnsanına, vicdanına inandığımız bu toplumun içinde, onlarla birlikte, bu vicdanı temsil eden gerçek adaletin tecellisi için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder