17 Haziran 2014 Salı

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU/YÜZLEŞME

Yüzünü örten kanlı bayrak

Yaşama hakkının haktan sayılmadığı, onurlu, eşit ve en önemlisi yaşadığını hissedeceğin hafif bir yaşamın sözünü etmenin yasaklandığı coğrafyaların kutsalları, kutsaldan kutsaldır.
Bu yüzden bir başkasının kutsalı paçavra, bir diğerinin ki ölümün hak edilmesinin kanıtı sayılabilir.
Bu yazıda anlatılanlar, yüzüne birileri için kutsal, birileri için sadece bez parçası bir bayrak örtülen, 17 yaşındaki bir delikanlının hikayesidir.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Başımdan vuruldum, silahsızdım, ölümsüzüm"

Taş da atsa küfür de etse, kimsenin başının tam üzerine ateş edilemeyeceğini hep bir ağızdan konuşabildiğimizde, gerekli mi bilinmez ama bir parça biz olacağız.
Kafasının tam üzerine ateş edilen bir gencin vurulmasını meşrulaştırmak için fotoğraflar servis edilmediğinde ya da bütün arkadaşları rahatça yerlerine koşarken, bir tekme fazla atmak için gruptan kopan ve kalabalıkla arasında dönüp gitse kimsenin "ilişmeyeceği" kadar uzaklık bulunan birinin "linç" edildiğini savunmadığımızda.
Ya da ölen bir gence, bakmadan siciline üzüldüğümüzde ya da o an içimizde kabaran öfke değil de adalet istenci olduğunda, buralarda hep birlikte daha çok duracağız.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Başımdan vuruldum, silahsızdım, ölümsüzüm"

Taş da atsa küfür de etse, kimsenin başının tam üzerine ateş edilemeyeceğini hep bir ağızdan konuşabildiğimizde, gerekli mi bilinmez ama bir parça biz olacağız.
Kafasının tam üzerine ateş edilen bir gencin vurulmasını meşrulaştırmak için fotoğraflar servis edilmediğinde ya da bütün arkadaşları rahatça yerlerine koşarken, bir tekme fazla atmak için gruptan kopan ve kalabalıkla arasında dönüp gitse kimsenin "ilişmeyeceği" kadar uzaklık bulunan birinin "linç" edildiğini savunmadığımızda.
Ya da ölen bir gence, bakmadan siciline üzüldüğümüzde ya da o an içimizde kabaran öfke değil de adalet istenci olduğunda, buralarda hep birlikte daha çok duracağız.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Gece leylak ve tomurcuk kokuyor"

Ankara, her zamankinden gri.
Haziran'da hep böyle miydi hava, yoksa yaşanılan günlerin sanki tarihin bir yerinde, bir öyküye yakalanmış gibi hissettirmesinden mi bu rüya?

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Karşamba"dan sızan kan

"Sokaklar" dedi çocuk ve "adalet", mektubunda başından panzer geçmiş arkadaşını anlatırken.
Bir acının feryadını anlatabileceğini düşünüyordu ki mektubunda.
Gözaltına alındı, mektuba imza atan arkadaşlarıyla birlikte sınıfında.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Karşamba"dan sızan kan

"Sokaklar" dedi çocuk ve "adalet", mektubunda başından panzer geçmiş arkadaşını anlatırken.
Bir acının feryadını anlatabileceğini düşünüyordu ki mektubunda.
Gözaltına alındı, mektuba imza atan arkadaşlarıyla birlikte sınıfında.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Mükellefiyet

Madenin kasasına konulan "yem" bütçesinden alınan yemlerini yedi, o narin, sarı kanarya.
Biraz sonra karanlığa uçacağını bilmeden kafesten çıkmanın sevincini duyumsadı.
Kapkara bir el attı onu karanlığa.
Karanlıkta sesi yankılandı.
Ölse, girmeyecekti madenciler ocağa.
Zehirlenmedi, tehlike yoktu, madenciler bugün de ocaktaydı.
2. Dünya Savaşı sürerken, Zonguldak'ta madende çalışmaları zorunlu tutulan kadın, çocuk, genç, yaşlılardan yok bir farkları.
Bütün madenciler hala, aslında savaş dönemindeki gibi "mükellefiyet" mağdurları.


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

"Kötü" anneler ve faili meçhul çocukları

O yıllarda gök grilerin, dereler kızılların, yollar toroslarındı.
Cinayetler devletin yüksek menfaatleri gereği işlenir, ölenlerin geride kalanları da terörist diye çarpılanırdı.
O yıllarda birileri kardaki postal sesi, köyler ve ormanlar sadece birer kibritti, yakılması zaruri.
Tüm solcular faili meçhul, tüm failler ise işkence ve Uzi'ydi.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Tek fotoğrafındaki o gözler

Çok değil birkaç sene önce silkelenen dutları toplamak için açtığı eteğini yine açmış, yavrusundan kalan parçaları dokunmaya kıyamadan dolduruyordu.
Üzerine koyduğu makarna suyu evde hala kaynıyordu.
Devletin en yetkili yetkililerinin can güvenliği olmadığı için gitmeye korktuğu tepede, Saliha Önkol, en küçük bir parçayı bile toprakta bırakmamak için bir yandan ağlıyor, diğer yandan toprak rengine dönüşen elleriyle kızını kokluyordu.
Dallar, böğürtlen çalıları, daha geçen gün topladıkları şifalı otların yaprakları, her yan Ceylan'dı.
Bütün dağlar, bütün ırmaklar, bütün ağaçlar.
Dört bir yanda, çok değil 45 kilogramın, devlet kayıtlarına göre "karın bölgesinin" paramparça parçaları.
Ve parçalanması umursanmayan hayatların eteğinde Ceylanlar'ın yazgısı.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Kötülüğün sıradanlığı" ve Sultan teyze

Ortasından çatlamış kocaman bir narın sızdırdığı kızıllıkta boğulmuş, ezberimizde kaybolmuş kayıp insanlarız.
Ve "bazı yaralar zamanla iyileşmez."

Önce Türkiye, en son Mülkiye

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Önce Türkiye, en son Mülkiye

Kimselerin hiç görmeyeceği ve gitmeyeceği, gidenlerin de "sürgün" diye nitelendirdiği topraklarda doğanların yalnızlığı, hikayenin kendisidir.
Marşların remikslenerek, insanlar eğlenirken bile o iklim yeniden üretilsin diye piyasaya sürüldüğü bu coğrafyada, öğretmenlerin marşında soyumuzun korku bilmediği, öğrencilerin andında özümüzden çok yurdunun sevilmesi gerektiği ezberletilir. Ve elbette o coğrafyanın en nadide okullarında, devletin her zaman insandan önce geldiği öğretilir.
Bu ezberlerin, "sürgüne" gidenlerin azlığından olsa gerek, öyle kolayca öğrenilemediği Batman Sason'un Kelhasan köyünde doğduğunda Mülkiye, darbeye teslim olmuştu bütün bir ülke.
Darbenin etkilerinin ne kadar süreceğini, kendi doğduğu topraklarda ise o etkilerin hiç bilmiyordu elbette.
Zeynep dediler adına, ilk doğduğunda, 1982'de.
Daha kundaktaydı, kerpiç evleri çöktüğünde.
O sırada evde bulunan 5 kişiden 4'ü öldü.
Babası, kerpiçlerin arasından çıkan Zeynep'e baktı ve nüfusa koşup içinden geçen ismi yazdırdı:
"Mülkiye."

Yaser Can ve iki yüz


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

İki yüz

O kadar çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyup, o kadar çok kenetlenmek, bir olmak için çağrı yaptık ki birbirimize, ne kadar ayrı olduğumuzun kanıtıydı belki de.
Durmadan anımsatarak, unuttuk birbirimizi.
Bu nedenle bütün yaşananlar, bir olmayı aynı olmak sanan bir memleketin hikayesi.