3 Aralık 2014 Çarşamba



Çocuk gelindi, büyüdü, şiddetin en büyük mağdurlarından oldu

Kadına şiddetin binbir türü Arzu'nun bedeninde birleşti

Erkek şiddetinin son hali: Ölüm bile yetmez, sürünmen lazım

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Kadın cinayetleri, çıkartılan yasalara ve imzalanan sözleşmelere rağmen uygulamadaki sorunlar nedeniyle bir türlü önlenemezken, kadının ekonomik özgürlüğünün olmaması, çocuk gelinler, kendi tercihini yapan kadınların şiddete uğraması, şiddet görmesine rağmen kadınların korunamaması, kamu güvencesinin sağlanamaması gibi yapısal problemlerin tamamı, tek bir kadının bedeninde kendini gösterdi. Ankara'da, henüz 14 yaşında evlendirilen, 14 yılda 6 çocuk sahibi olan ve şiddetle geçen yıllara rağmen ekonomik özgürlüğü olmaması nedeniyle kendine ait bir yaşam kuramayan Arzu Boztaş, kocasının üzerine "kuma" getirmesini kabullenmeyince, bacaklarından ve kollarından oldu. Zihinsel engelli olduğu belirtilen bir kıza tecavüz ettiği öne sürülen kocası, ailenin şikayetçi olmasını önlemek için nikah kıymayı kabul edince Boztaş'tan kendisinden boşanmasını ancak yanında yaşamaya devam etmesini istedi. Boşanmayı kabul eden ancak birlikte yaşamayı etmeyen, 6 çocuğuyla yeni bir yaşam kuracağını söyleyen Boztaş, eşinin yakın mesafeden hedef gözeterek ateşlediği pompalı silahın hedefi oldu. Kocası, Boztaş'ın önce bacağının eklem kısımlarına, yere düştüğünde de ayağıyla eline basarak, kollarının eklem bölgelerine ateş etti. Bacağı kesilen, kollarını kullanamayacağı da anlaşılan Boztaş'ın 6 çocuğu devlet gözetimine alındı. Hastanede yaşam mücadelesi veren, "elbise giymeyi, kendi başına yıkanmayı" özlediğini söyleyen Boztaş ise hiçbir sosyal güvencesi ve geliri olmadan nasıl çocuklarıyla yaşamını sürdüreceğini düşünürken, bir yandan da tutuklanan eşinin serbest bırakılmasından ve ailesinin tehditlerinden korkuyor.

24 Kasım 2014 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Cizlavet ve kirli çizme

Konya dediğin bir geniş düzlük, gecesi kuzeyin esintisi, gündüzü güneyin sıcağı.
Kışın biraz kar kapladı mı, bir bilinmezin ortası.
Denize uzaklıktır yazgısı, ormana küslük, kendi yağında kavrulmaktır, doymak ve doyurmak.
Akşam indiğinde Anadolu'nun tam orta yerine, kentin bütün çiftleri, bütün yalnızları, bütün yalnız kalamayanları evlerine doluşur.
Dünyanın en yasak hissettiren kentinin caddeleri, bir kentin caddelerinde en özgür ne kadar hissedecekseniz, o kadar boştur.
Usanıp da alabildiğine uzanan düzlüklerden vurduğunuzda dağlara, başdöndürücü yollardan saatler boyu kıvrıla kıvrıla Hadim'i görürsünüz önce.
Sarı sıcak Konya'nın, en yüksek tepelerindeki en kırmızı kirazları.
Nereye baksan dağ ve yeşille kaplı, unutulmuş insanları.
Sonrası Taşkent, anımsayın, onun adını duymuştunuz, Başbakan çıkartmıştı.
Ve sonra, hava kararmamışsa ve gözünüz hala yol gitmeyi kesiyorsa, Ermenek.
Yol kenarlarında o saatlerde hala insan varsa, beldelere ve köylere, yani yaşayanların dışında kimsenin gitmediği o yerlere gidiyorsanız, madencileri ve ailelerini de göreceksiniz.
Şimdi biraz daha giderseniz, ağıtlar duyacaksınız.
Ve biraz daha orada kalırsanız, yoksulluğu anlayacaksınız.

17 Kasım 2014 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Dersim dört dağ içinde

Küçük kızlar korkuyordu.
Nasıl korkmasınlar ki; daha dün köylerinde anne ve babalarının yanında, kardeşlerinin arasındayken, şimdi Elazığ'ın bir karanlığında tanımadıkları kız çocuklarıyla yalnızdılar.
Jandarmalar köye gelmiş, evli olmayan, anne ve babasını yanında görmedikleri bütün kızları toplayıp getirmişlerdi.
Saçlarını bitlenir diye kesmişlerdi.
Geldikleri dakikadan itibaren Bölge Yatılı Okulu'nun bütün işlerini yapmaya başlamışlar, tepenin ardından su taşımışlar, buz kesen koridorları silmişler, yatakhaneleri hazırlamışlar, mutfağı toplamışlardı.
Başka başka kızlar da vardı.
Onlar "yabancılar" gibi konuşuyorlardı.
Bir sene sonra artık durum farklıydı.
Türkçe konuşabiliyorlardı.
O yıl, okula yeni bir müdür gelmişti; Sıdıka Avar.
Geldiği dakikadan itibaren, okulda dayağı yasaklamış, ağır iş yapmalarını engellemişti.
Aynı şeyleri ama dövmeden, şefkatle öğretiyordu, ağır ağır ama tam olarak.
Bir süre sonra at sırtında köylere gitmeye başladı.
Jandarmanın gidip kızları zorla almasını istemiyordu.
Bunun devlete karşı nefret uyandıracağını söylüyordu.
Gidip kimsesiz kızları ya da izin alabildiklerini getiriyordu.
Gelenler kendilerinden çok farklı değildi ama daha az korkuyorlardı.

12 Eylül 2014 Cuma


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"İkizim yeşil erik dalı"

Cezaevinde genç, yaşlı, umutlu umutsuz kadınların bağdaş kurduğu, ekmeğin gerçekten bölüşülerek yenildiği o yer sofrası, o gece bir gülün ışıltısıyla yanıyordu. Kaçak bir sevgilinin nasıl bilinmez gönderdiği tek bir kırmızı gül, sofrayı süslüyordu.
Yıldızlara anlatılan öyküler, okunmayacağı bilinerek yazılmış mektuplar, nasılsa karanlıktaki bir kulağa fısıldanmış, cezaevine gizli saklı birilerinin cebinde sokulan, kaçak sevgilinin gönderdiği gül, cezaevini aşkla donatmıştı.
Demek ki tek bir gül, bu yüzyılda bile, aşkı ve umudu hala var edebiliyordu.
Görülecek günler de vardı, aşk da umut da.
"Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek", bi kırmızı güldü dünya, yeterdi hayata tutunmaya.

4 Eylül 2014 Perşembe



Kol koptu, suç Saçılık'ta kaldı

Son itiraza da red

İcra aşaması başlıyor

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Danıştay 10. Daire, Burdur Cezaevi'ne 2000'de düzenlenen operasyonda, cezaevi duvarını yıkan dozerin kepçe darbesiyle darbesiyle sağ kolu kopan Veli Saçılık'ın olayda kusurlu olduğu yönündeki kararı yerinde buldu ve karar düzeltme istemini reddetti. Böylece, Saçılık'ın devletten yıllar önce 150 bin TL olarak aldığı "kol tazminatını" faiziyle birlikte yaklaşık 725 bin TL olarak geri ödemesi kesinleşti. Memur olan Saçılık'tan paranın maaşından kesinti yapılarak tahsil edileceği öğrenildi. Kolunun koptuğu süreçte cezaevinde bulunmasına neden olan davadan beraat eden Saçılık hakkında cezaevinin yıkılan duvarı nedeniyle 250 bin TL'lik alacak davası daha açılmış, dosya ana davada çıkacak karar nedeniyle beklemeye alınmıştı. Karardan sonra bu davada da Saçılık aleyhine karar çıkması bekleniyor.

19 Ağustos 2014 Salı

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Şehreküsenler ve küstürenler

Bu yazı açık bir çağrıdır. Devlet kurumlarına, üniversitelere, belediyelere, özel kurumlara.
Hayata alttan, en alttan başlayanlardan, merhamet değil adalet isteyenlerden.
Koltukları hazır bekleyenlerin, sınavları kazanamadığında bir şey kaybetmeyenlerin, ne zaman olursa olsun rahatça girdiği fakülteleri bitirdiklerine istedikleri işe "tatilden hemen sonra" yerleşenlerin kolay anlayamayacağı bir çağrı.
Umutsuzlukla boğuşan ama artık yolun sonuna geldiğinde umutsuzluk içinde boğulan bir güzel delikanlının ve benzerlerinin "çalışacak bir iş" çağrısı.

21 Temmuz 2014 Pazartesi



YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Büyük kutsallar, küçük kurbanlar

Köydeki o ıssız evde neler olup bittiğini herkes bilir, kimse bilmezdi.
Evin büyük oğlu, bir gece, küçük erkek kardeşi yatağına gelmediği için evi yakmaya kalktığında, zaten aslında bilen ancak bilmezden gelen bütün köy, yangını söndürmek için elbirliği etmişti.
Anadolu'nun yardımseverliği her yerde bilinirdi.
Elbette ki yanan bir evi elbirliğiyle söndürmek gerekirdi.
Herkes o kadar duyarlı, o kadar yardımseverdi ki, evin büyük oğlu, küçük erkek kardeşini, yatağına gelmeyi yine reddettiği için evin bahçesine çıkartıp gömdüğünde birkaç saat sonra hemen koşmuş, küçük çocuğu topraktan çekivermişlerdi.
Bir başka gün çocuğun üzerine kolonya döküp yakmaya çalıştığında müdahale eden ve sonrasında oğlundan dayak yiyen annesini nasıl da teselli etmişlerdi.

* * *

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Devlet aklı

Devletlerin gelenekleri vardır, köklerinden ve ezberlerinden hiç kopmayan bir akıl.
O aklın yarattığı kahramanları vardır.
O yüzden kutsallarına sıkı sıkıya yapışan ülkelerde, "kahramanlar" devletin kabzasını okşadığı silahları tutanlardır.

* * *

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Tahrik olanların ülkesi

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Tahrik olanların ülkesi

Mağduriyet, 33'ü otelde yakılarak katledilen, toplam 37 kişinin öldüğü olaylarda yürüyenlerden biri olduğu için ağır ceza almaksa, bakın cezaevlerine, kimsenin burnunun kanamadığı olaylarda pankart taşıdığı için müebbet alanlar hala duvarlar arkasında.


17 Haziran 2014 Salı

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU/YÜZLEŞME

Yüzünü örten kanlı bayrak

Yaşama hakkının haktan sayılmadığı, onurlu, eşit ve en önemlisi yaşadığını hissedeceğin hafif bir yaşamın sözünü etmenin yasaklandığı coğrafyaların kutsalları, kutsaldan kutsaldır.
Bu yüzden bir başkasının kutsalı paçavra, bir diğerinin ki ölümün hak edilmesinin kanıtı sayılabilir.
Bu yazıda anlatılanlar, yüzüne birileri için kutsal, birileri için sadece bez parçası bir bayrak örtülen, 17 yaşındaki bir delikanlının hikayesidir.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Başımdan vuruldum, silahsızdım, ölümsüzüm"

Taş da atsa küfür de etse, kimsenin başının tam üzerine ateş edilemeyeceğini hep bir ağızdan konuşabildiğimizde, gerekli mi bilinmez ama bir parça biz olacağız.
Kafasının tam üzerine ateş edilen bir gencin vurulmasını meşrulaştırmak için fotoğraflar servis edilmediğinde ya da bütün arkadaşları rahatça yerlerine koşarken, bir tekme fazla atmak için gruptan kopan ve kalabalıkla arasında dönüp gitse kimsenin "ilişmeyeceği" kadar uzaklık bulunan birinin "linç" edildiğini savunmadığımızda.
Ya da ölen bir gence, bakmadan siciline üzüldüğümüzde ya da o an içimizde kabaran öfke değil de adalet istenci olduğunda, buralarda hep birlikte daha çok duracağız.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Başımdan vuruldum, silahsızdım, ölümsüzüm"

Taş da atsa küfür de etse, kimsenin başının tam üzerine ateş edilemeyeceğini hep bir ağızdan konuşabildiğimizde, gerekli mi bilinmez ama bir parça biz olacağız.
Kafasının tam üzerine ateş edilen bir gencin vurulmasını meşrulaştırmak için fotoğraflar servis edilmediğinde ya da bütün arkadaşları rahatça yerlerine koşarken, bir tekme fazla atmak için gruptan kopan ve kalabalıkla arasında dönüp gitse kimsenin "ilişmeyeceği" kadar uzaklık bulunan birinin "linç" edildiğini savunmadığımızda.
Ya da ölen bir gence, bakmadan siciline üzüldüğümüzde ya da o an içimizde kabaran öfke değil de adalet istenci olduğunda, buralarda hep birlikte daha çok duracağız.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Gece leylak ve tomurcuk kokuyor"

Ankara, her zamankinden gri.
Haziran'da hep böyle miydi hava, yoksa yaşanılan günlerin sanki tarihin bir yerinde, bir öyküye yakalanmış gibi hissettirmesinden mi bu rüya?

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Karşamba"dan sızan kan

"Sokaklar" dedi çocuk ve "adalet", mektubunda başından panzer geçmiş arkadaşını anlatırken.
Bir acının feryadını anlatabileceğini düşünüyordu ki mektubunda.
Gözaltına alındı, mektuba imza atan arkadaşlarıyla birlikte sınıfında.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Karşamba"dan sızan kan

"Sokaklar" dedi çocuk ve "adalet", mektubunda başından panzer geçmiş arkadaşını anlatırken.
Bir acının feryadını anlatabileceğini düşünüyordu ki mektubunda.
Gözaltına alındı, mektuba imza atan arkadaşlarıyla birlikte sınıfında.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Mükellefiyet

Madenin kasasına konulan "yem" bütçesinden alınan yemlerini yedi, o narin, sarı kanarya.
Biraz sonra karanlığa uçacağını bilmeden kafesten çıkmanın sevincini duyumsadı.
Kapkara bir el attı onu karanlığa.
Karanlıkta sesi yankılandı.
Ölse, girmeyecekti madenciler ocağa.
Zehirlenmedi, tehlike yoktu, madenciler bugün de ocaktaydı.
2. Dünya Savaşı sürerken, Zonguldak'ta madende çalışmaları zorunlu tutulan kadın, çocuk, genç, yaşlılardan yok bir farkları.
Bütün madenciler hala, aslında savaş dönemindeki gibi "mükellefiyet" mağdurları.


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

"Kötü" anneler ve faili meçhul çocukları

O yıllarda gök grilerin, dereler kızılların, yollar toroslarındı.
Cinayetler devletin yüksek menfaatleri gereği işlenir, ölenlerin geride kalanları da terörist diye çarpılanırdı.
O yıllarda birileri kardaki postal sesi, köyler ve ormanlar sadece birer kibritti, yakılması zaruri.
Tüm solcular faili meçhul, tüm failler ise işkence ve Uzi'ydi.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Tek fotoğrafındaki o gözler

Çok değil birkaç sene önce silkelenen dutları toplamak için açtığı eteğini yine açmış, yavrusundan kalan parçaları dokunmaya kıyamadan dolduruyordu.
Üzerine koyduğu makarna suyu evde hala kaynıyordu.
Devletin en yetkili yetkililerinin can güvenliği olmadığı için gitmeye korktuğu tepede, Saliha Önkol, en küçük bir parçayı bile toprakta bırakmamak için bir yandan ağlıyor, diğer yandan toprak rengine dönüşen elleriyle kızını kokluyordu.
Dallar, böğürtlen çalıları, daha geçen gün topladıkları şifalı otların yaprakları, her yan Ceylan'dı.
Bütün dağlar, bütün ırmaklar, bütün ağaçlar.
Dört bir yanda, çok değil 45 kilogramın, devlet kayıtlarına göre "karın bölgesinin" paramparça parçaları.
Ve parçalanması umursanmayan hayatların eteğinde Ceylanlar'ın yazgısı.

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Kötülüğün sıradanlığı" ve Sultan teyze

Ortasından çatlamış kocaman bir narın sızdırdığı kızıllıkta boğulmuş, ezberimizde kaybolmuş kayıp insanlarız.
Ve "bazı yaralar zamanla iyileşmez."

Önce Türkiye, en son Mülkiye

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Önce Türkiye, en son Mülkiye

Kimselerin hiç görmeyeceği ve gitmeyeceği, gidenlerin de "sürgün" diye nitelendirdiği topraklarda doğanların yalnızlığı, hikayenin kendisidir.
Marşların remikslenerek, insanlar eğlenirken bile o iklim yeniden üretilsin diye piyasaya sürüldüğü bu coğrafyada, öğretmenlerin marşında soyumuzun korku bilmediği, öğrencilerin andında özümüzden çok yurdunun sevilmesi gerektiği ezberletilir. Ve elbette o coğrafyanın en nadide okullarında, devletin her zaman insandan önce geldiği öğretilir.
Bu ezberlerin, "sürgüne" gidenlerin azlığından olsa gerek, öyle kolayca öğrenilemediği Batman Sason'un Kelhasan köyünde doğduğunda Mülkiye, darbeye teslim olmuştu bütün bir ülke.
Darbenin etkilerinin ne kadar süreceğini, kendi doğduğu topraklarda ise o etkilerin hiç bilmiyordu elbette.
Zeynep dediler adına, ilk doğduğunda, 1982'de.
Daha kundaktaydı, kerpiç evleri çöktüğünde.
O sırada evde bulunan 5 kişiden 4'ü öldü.
Babası, kerpiçlerin arasından çıkan Zeynep'e baktı ve nüfusa koşup içinden geçen ismi yazdırdı:
"Mülkiye."

Yaser Can ve iki yüz


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

İki yüz

O kadar çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyup, o kadar çok kenetlenmek, bir olmak için çağrı yaptık ki birbirimize, ne kadar ayrı olduğumuzun kanıtıydı belki de.
Durmadan anımsatarak, unuttuk birbirimizi.
Bu nedenle bütün yaşananlar, bir olmayı aynı olmak sanan bir memleketin hikayesi.

7 Nisan 2014 Pazartesi


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

3 adam ve bir Cumartesi

Beyaz tülbentleriyle 14 kadın Plaza Del Mayo meydanında ayakta dimdik duruyordu.
Rüzgarlı bir cumartesi günü, karşısında durdukları sadece hükümet binası değildi. Bir askeri darbe, bir cunta yönetimi, bir katiller ordusu, bir işkenceciler güruhuydu karşısında durdukları.

17 Mart 2014 Pazartesi


Tecavüze uğradı, bir yargılanmadığı kaldı

Sanık, rızasının olmadığını bilemezmiş

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Kadınlara yönelik şiddet ve cinsel saldırı konusunda yapılan çıkışlara, kadınların örgütlü kampanyalarına ve devletin attığını ifade ettiği reform adımlarına rağmen, yargının "toplumsal cinsiyet" algısı değişmiyor. İzmir'de facebook'ta tanıştığı adamın evine giden genç kadın, tecavüze uğradıktan sonra gittiği sağlık merkezinde tüm itirazlarına rağmen sadece bekaret kontrolünden geçirildi. İkinci bir sağlık raporu alan ve vücudundaki zararın zorla cinsel ilişkiye girilmesiyle sınırlı olmadığını gösteren kadının aldığı bu rapor dikkate alınmadı. Mahkeme, cinsel saldırı suçundan alt sınırdan cezalandırdığı sanığın silahla tehdit ve silah bulundurma suçlarını "hükmün açıklanmasının geriye bırakılması" uygulamasına sokarak cezasız bıraktı. Bu karar da ancak ikiye karşı bir oyla verilebildi. Karara karşı çıkan kadın hakim, sanığa cinsel saldırı suçundan da ceza verilmemesi gerektiğini, "Kendi rızasıyla sanığın evine giden mağdurenin sanıkla bir müddet seviştiği, bu sırada sanık ile normal yoldan gerçekleşen cinsel ilişki sırasında mağdurenin cinsel birleşmeye rızasının olmadığını sanığın bilemeyebileceği, mağdurenin rızası konusunda sanığın hataya düştüğü" ifadeleriyle savundu.

Gitme Berkin, çok karanlık

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Gitme Berkin, çok karanlık

Öldüğünde bir çocuk, hayır, öyle yarına dair umutlar beslenemiyor.
16 kilogramın yarattığı boşluğun ağırlığını, hiçbir terazi ölçemiyor.

Gültepe'nin çocuğu

İstanbul Gültepe'de doğdu Berkin Elvan.
Tokat'tan gelip İstanbul'a yerleşen bir ailenin üçüncü çocuğu.
İki ablası vardı, sonradan iki koluna isimlerini yazdıracak kadar seveceği. Canından çok sevdiği annesi.
1999'da doğdu, kışın uyandı bir yaz sabahı uykuya daldığı dünyaya.
Uyumayı sevmiyordu, sadece babasının dizinde, üstelik boyu babasının bacaklarını aştığında bile.
Mühendis mi olur, doktor mu diyorlardı ama aklı denizlerdeydi, kara gözleriyle uzak denizlere bakmaktı niyeti. Olmadı, futbolcu olmak Galatasaray’da.

4 Mart 2014 Salı


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Turnam gidersen Mardin'e

Mardin'de iki çift plastik, kirli, kanlı terlik ayrı kapıların önünde duruyor.
İşaret edenler, işaret ediliyor.
O küçük, güzel, parlak gözleri söyleyenler, en ağır küfürleri işitiyor.
"Düşman" olarak kodlanıp, listelerde yer ediyor.
İki ayrı kapının önündeki plastik, kirli terliklerden kan damlıyor.
Ve o kanı tanıyanlar, o güzelim sabahlarında o gözleri yeniden anımsamayı istemiyor.

27 Şubat 2014 Perşembe


Kaymaz davasında gözler yeniden yargılama ve rücuda

Bu skandallar mahkum ettirdi

Sırtından sıralı 9 kurşun hala aydınlatılamadı

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Mardin'de 2004'te 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın babasıyla birlikte güvenlik güçlerince öldürülmesine yönelik davada Türkiye'yi ağır bir biçimde mahkum etmesinin ardından dikkatler devletin ne yapacağına çevrildi. Bugüne kadar rücu mekanizmasını işletmeyen devletin beraatlerine karar verilen 4 polisten ödediği tazminatı tahsil edip etmeyeceği merak konusu olurken, polislerin yeniden yargılanması zorunluluğuna işaret edildi.

Nafile Adli Tıp raporu

Adli Tıp, eksik ifadeyi de tamamladı ama tahliye yine çıkmadı

En sakıncalı mahkum

AYM ve savcılığa Ergenekon tepkisi

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Anayasa Mahkemesi'nin sağlık kurulu raporuyla Ergenekon davası sanığı Fatih Hilmioğlu'nun tahliyesine kapı aralamasına karşılık, savcılıkların Adli Tıp Kurumu'nun "cezaevinde kalamayacağına" yönelik rapor verdiği bazı sanıklara yönelik "Tahliyesi tehlikeli" gerekçesiyle tahliye taleplerini reddettiği ortaya çıktı. Son olarak, ailesinin sakıncalı olduğu gerekçesiyle bir mahkumun tahliyesine yönelik raporu uygulamayan Bakırköy Başsavcılığı'nın, Adli Tıp'tan gelen "cezaevinde kalamaz" raporuna rağmen bir başka mahkum için de istihbari raporları gözönünde bulundurarak red kararı verdiği anlaşıldı. Anayasa Mahkemesi'nin de Hilmioğlu için jet hızıyla karar vermesine rağmen hakkında Adli Tıp raporu bulunan bazı mahkumların başvurularını haftalardır beklettiği ortaya çıktı.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Rafta kalmış uçurtma

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Rafta kalmış uçurtma

Diyarbakır'da bir rafta, bir memleketin kurduğu adalet düzeninin simgesi öyle duruyor tozlu.
Gülüşü karanlıkta kaybolmuş bir çocuğun ailesinin son umudu.
Ve açıkça belli ki kim vurduysa Mahsum'u, Berkin'i de o vurdu.

10 Şubat 2014 Pazartesi

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Ankara'da anayasso"

3 yaşında yazılıyor da 2 bile değildi Muharrem, mezradaki yalnız evde öldüğünde.
Sonradan değiştireceği dilini yeni öğrenecekti daha.
Daha ne kadar olmuştu ki başlayalı adım atmaya.

Hata yaptığını kabul etmeyen valiye yanıt savcılıktan geldi

"Marjinal Dilan" için takipsizlik

Molotof değil sirke

Gazdan korunmak için taşımak suç değil

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, geçtiğimiz yıl 1 Mayıs'ta Taksim'de başından gaz kapsülü ile vurulan, Vali Hüseyin Avni Mutlu'nun "marjinal" olarak nitelediği Dilan Alp ve Alp ile birlikte haklarında soruşturma açılan çocuklar için takipsizlik kararı verdi. Kararda, olaylar sırasında valilik ve emniyetin iddialarının aksine Alp'in elinde motolotof kokteyli değil sirke olduğu, yanındaki bezi de gazdan korunmak için taşıdığı vurgulandı. Böylece gazdan korunmak için bu tip eşyalar taşınmasının da suç oluşturmadığını kayıt altına alan savcılık, Kamu Denetçiliği Kurumu'nun Alp'ten "marjinal" diye söz etmesi nedeniyle hatalı bulduğu, ancak hatasını kabul etmeyerek "vali olarak sahiplenme, acıma hissiyatı kamuoyuyla paylaşılmıştır. Elinde molotof kokteyline benzer cisim görülmektedir" yanıtını veren Mutlu'nun tezlerini de açığa düşürdü. İçişleri Bakanlığı'nın Kamu Denetçiliği Kurumu'na yaptığı, kurumun yapısını işlevsiz kılacak nitelikteki, bu tip kararların kolluk güçlerine karşı açılan davalarda kamu aleyhine dayanak oluşturabileceği uyarısı da etkisiz kaldı.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Güçlükonak

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Güçlükonak: Yakılamamış ceset, yanmayan kimlik

Her ülke yeni yıla yeni umutlarla başlarken, o ülkede bembeyaz bir defter, daha ilk sayfadan kirletilirdi.
1996'da öyle karanlık başladı.
Zaten kimselerin görmediği o yerde, kış geldiğinde, insanlar bile görünmez olurdu.
Haber bültenlerinde bir cümle olarak geçen, ulaşılamayan köyler gibi, Güçlükonak'ta da kış geldiğinde yaşam dururdu.
Ve 1996 yılının Ocak ayında Güçlükonak'ta yaşam birileri için gerçekten durdu.

20 Ocak 2014 Pazartesi

Kader ve Meryem

YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

Kader ve Meryem

Siirt'te 12 yaşında evlendirilen, 14 yaşında anne olan küçük Kader Erten'in ölümünden sonra yazılan onlarca haberin arasından bir cümle sızıp geliyor ortaya.
O köyde büyümüş muhtar, şöyle anlatıyor berdeli ve sevgiyi*:
"2 gün konuştular ve birbirlerine gülümsedikleri için evlendiler. Gülümsemeseler vermezlerdi."
Bir kez güldüğünde Kader, Kader'i çizilmişti. Gülümsemese de aynı olurdu ya, peki gerçekten suçlu kimdi?

13 Ocak 2014 Pazartesi




Fişleme haberi çıktı, bilgisayarlar gitti

Soruşturma önce hard disk önlemi

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

Gaziantep Valiliği'nin, Gaziantep İslahiye'de üniversite öğrencilerinin siyasi görüşlerinin yanısıra özel yaşamlarının fişlendiğinin açığa çıkmasının ardından başlattığı soruşturmada henüz adım atılmadan, söz konusu fakültede "harekete geçildiği" açığa çıktı. İddiaya göre, haberin çıktığı gün, henüz valilik soruşturma başlattığını açıklamadan fakültedeki bilgisayarların hard diskleri değiştirdi, eski harddisklerden fişleme belgeleri silindi. Polisle ortak hareket ettiği öne sürülen bazı isimlerin talimatıyla dosyalardaki bazı bilgiler de temizlendi.


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Yeniden dönebilir miyim o yıllara?

Tarih 13 Kasım 2005’ti. Ne zamandır intiharının şeklini hesap ettiği defterdeki gibi astı ipi banyodaki kalorifere. Enver Arpalı, onuru için o gün veda etti herkese. Cezaevinin önü ana baba günüydü kardeşi cenazeyle çıkıp, ‘Ağabeyim bugün tahliye oldu’ diye bağırdığında

HDP: Eski mahallede yeni dil


Eski mahallede yeni dil

Hamamönü'nün araç girmeyen dar sokağına doğru yürüyüp, sobası tüten evlerin, 1970'lerde kalmış bir bakkalın önünden geçerek giriyoruz HDP Genel Merkezi'ne. Burası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın eski binası.
Keşanlı Ali Destanı'na bile ilham kaynağı olmuş, Ankaralı kabadayıların semti Hamamönü'nde TİHV'nin bina kiralaması önce yadırganmış. Ancak mahalle halkıyla kurulan iyi ilişkiler bugün HDP'nin de alışılmadık genel merkezinde mahalleliyle içiçe yaşamasını kolaylaştırmış.
HDP, alışılmadık bir parti. Öncelikle tek bir parti değil, BDP'den EMEP'e, DSİP'ten SDP'ye, İstanbul LGBT'den Kaldıraç'a kadar uzanan partiler ve sivil toplum örgütlerinin biraraya gelmesiyle oluşturduğu, "ötekilerin" partisi.
Eşbaşkanlar Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel de dünkü basınla yaptıkları sohbet toplantısında hem bu kimliklerinin altını çizdi hem de neden ve nasıl bütün Türkiye'yi kucaklayan bir parti olduklarını anlattı.

10 Ocak 2014 Cuma

İçişleri Bakanlığı ile Vali'den çok tartışılacak yanıtlar:

"Acıma hissiyle söyledim "

"Marjinal de olsa kızımız"

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, geçen yıl 1 Mayıs'ta kafasından gaz kapsülü ile vurulan Dilan Alp kararında, çocuğun ismini kamuoyuna açıklayan ve "marjinal" ifadesini kullanan Mutlu'nun kusurlu davrandığına karar veren, 1 Mayıs önlemlerini de eleştiren Kamu Denetçiliği Kurumu'na tartışılacak yanıtlar gönderdi. İçişleri Bakanlığı, yanıtlarında Kamu Denetçiliği Kurumu'nu, aldığı tavsiye kararlarının kolluk güçlerine karşı açılan davalarda, kamu aleyhine dayanak oluşturabileceği uyarısında bulunurken, Vali Mutlu, Dilan Alp için "marjinal" sıfatını kullanmasını savundu. Mutlu, "Kendisi hakkında Dilan kızımız ifadesini kullanmış, bir genç kız çocğunun hatalı tutumlarına rağmen, bir vali olarak sahiplenme, acıma ve keşke bu olaylarda olmasaydı hissiyatı da kamuoyuyla paylaşılmıştır. Kızımızın ifadesi, gençleri sahiplenen, hukuk dışılığı değil, iyiliği düşünen bir düşüncenin tezahürüdür" dedi.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Ahlak fişlemesi



Gaziantep'te büyük skandal

"Ahlak" fişlemesi

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara

2010'daki anayasa değişikliği ile fişlemelerin son bulduğunun söylenmesine rağmen, Tunceli'de halkın fişlenmesinin açığa çıkmasının ardından skandal bir fişleme belgesi de Gaziantep'ten çıktı. Gaziantep Üniversitesi'ne bağlı olarak İslahiye'de okuyan öğrencilerin sadece siyasi yönden değil, "ahlaki" olarak da fişlendikleri anlaşıldı. Açığa çıkartılan fişlerde öğrencilerin fotoğraflarının yanında, nereli olduğu, telefon numaraları ve elektronik posta adresleri, doğum tarihi ve yeri, hangi bölümde okuduğu gibi bilgiler sıralandıktan sonra haklarında edinilen istihbaratların yazıldığı görüldü. Gaziantep'e gelen Akın Birdal'ın konvoyunda flama sallamaktan ülkü ocağına gitmeye kadar uzanan siyasi fişlemelerin yanısıra, kimin kiminle duygusal ilişki yaşadığı, kimin kiminle arabada oturduğu gibi bilgiler fişlerin "özet" bölümüne yazıldı. Detaylı bölümlerdeki ayrıntılar ise bilinmiyor. Ele geçirilen fişler, Gaziantep İslahiye'de okuyan öğrencilerin 2011'in sonuna kadar aktif biçimde takip edildiğini gösteriyor.

Daha 19 yaşında düşlerinde özgür dünya


YÜZLEŞME/GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
yuzlesme@milliyet.com.tr

"Daha 19 yaşında, düşlerinde özgür dünya"

Antakya, Ceylan Sokak, 18 Mart 1994.
Zaten 1 erkek, 2 kız çocukları olan Korkmaz ailesine yeni bir erkek daha geldi.
Ali ve İsmail dedelerinin isimlerini verdiler ailenin nazlısına.
Ali İsmail Korkmaz.